Archive for Mayıs, 2020
HIRS EN BÜYÜK İÇ KURDUDUR
0“Hırs, insanları yer bitirir de farkına varamaz.”Yurttaş HüseyinLev Tolstoy’ un ” İnsan Ne İle Yaşar ” adlı kitabında, çiftçi Pahom’ un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter.” Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük… Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir… Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çaya, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz? Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz…..
Alıntı:” İnsan Ne İle Yaşar ” Lev Tolstoy
BAYRAMLAR MİLLET OLMANIN UNSURLARINDANDIR
0BAYRAMLAR MİLLET OLMANIN UNSURLARINDANDIR
Milli ve dini bayramlar, halkları birleştirip millet yapan unsurlardandır. Bireylerin de toplum ile bağlantısını güçlendirir.
Ana ve babalar, çocukları ve torunları ile bayram sofralarında buluşmanın mutluluğunu yaşarlardı. Ekonomik durumu iyi olan bir kesim; son yıllarda bayramlaşma geleneğini es geçerek bayramları tatil olarak değerlendirir hale geldiler.
Tatil merkezlerine giderek oralarda vakit geçiriyorlardı. Özellikle de Büyük şehirlerde yaşayanlar, belki de o eski bayramlar yok diye gidiyorlardı!
Ana ve babalarının içindeki o buruk duyguları hissedemiyorlardı; demekki.
Bu yıl dünyayı saran salgın hastalık, bayramlarda ana ve babaların hatırını almak yerine tatile gidenler; gidememenin burukluğunu yaşıyorlar mıdır; acaba?
Yurttaşlarımızın bir çoğu, ana ve babaları ile birlikte yaşayanlar hariç isteseler de bayramlaşamayacaklar; corona virüs nedeniyle.
Böyle bir salgın hastalığın başımıza geleceği hiç aklımıza gelirmiydi?
Bak birbirimize yaklaşamıyoruz. Tokalaşıp sarılıp kucaklaşamıyoruz.
Bu bayramda ortak sofralarda buluşamıyacağız. Birlikte çay kahve içemiyeceğiz. Tatlılar, börekler şekerler, çükolatalar yiyemiyeceğiz. Kırlarda uçurtmalar uçuramıyacağız.
Millet olarak bu sıkıntılı dönemi en iyi şekilde atlatıp “o eski bayramları” toplumsal değerlerimiz olarak yeniden yaşarız; inşallah!
Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle; tüm yurttaşlarımın Ramazan Bayramını gönülden kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.
Hüseyin Çetin
SorkunDer Başkanı
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Kutlu Olsun
0
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, yeniden dirilmek üzere kurtuluş meşalesini yakıp yollara düştüğü gün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)
http://www.kultur.gov.tr/TR-96304/ataturk39un-genclige-hitabesi.html
KÖYÜMÜZ SORKUN
0
Köyümüz Sorkun
“Ben köyümü özledim”
Geçmişe özlem duyanlar hep “bir zamanlar “ diye. başlarlar söze .
Ben böyle başlamayacağım .Ve kestirmeden gireceğim konuya .Ben köyümü özledim.
Komşulukların akrabalıkların daha sıcak olduğu,pınardan çıkan sularının köyün çıkışına kadar tertemiz kaldığı ve içildiği .Hatta balık yetiştiği.Acıyı sevinci içten ve samimi paylaşıldığı köyümü özledim ben .
Başlığı görünce garipsediniz değil mi Sorkun 1995 de kasaba oldu nereden çıktı bu köy diye.
Başlık belki size garip geldi ama yazımı okuyunca ne demek istediğimi anlamakta güçlük çekmeyeceksiniz Köyümüzün kasaba olacağını duyduğumuz zaman çok heyecanlanmıştık.Çünkü köyün az çok mürekkep yalamış gençleri olarak kasabanın ne demek olduğunu biliyorduk.Her ne kadar kasaba yıllardır kullanmışlıktan mı yoksa alışılmışlıktan mı köy kadar sıcak gelmese de bir başka coşku bir başka ruh hali içimizi sarmıştı. Ancak daha başkanlık seçimleri başlar başlamaz kasaba olmanın bizim köyümüze göre bir iş olmadığını , hizmet için kasaba olmaya gerek olmadığını anlamıştık ama iş işten geçmişti.Ve keşkelerin bini bin para oldu dillerimizde.Politikanın insanlar arasına nifak ve fitne sokma yönü bizim güzel köyümüzde de görevini çok güzel ifa etti.Ve insanlar bir birine düşman oldular.Komşuluk akrabalık ilişkilerinin yerini çıkar ilişkileri aldı. Çok yakın akrabalar bile farklı kişileri desteklediği için yolda birbirini görünce yollarını değiştirdiler.
Oysa kasaba demek büyümek gelişmek ,hizmet demek değilmiydi. Birlikte el ele ileriye yürümek çocuklarımıza daha aydınlık bir gelecek bırakmak değilmiydi.Biz böyle biliyorduk , bildiğimizin doğru olduğuna inanıyorduk.
Gerçi yeterli olmasa da , bir takım gelişmeler, bir takım hizmetler olmadı değil.İlköğretim okulu yapıldı ,evlere su geldi, kanalizasyon çalışmaları başladı ve köyümüzün mezarlıkları düzenlendi pardon bakın yine köyümüz dedim .Başta da belirttiğim gibi daha sıcak geliyor daha içten geliyor sanırım bu yüzden kasaba demek içimden gelmiyor.
Yapılan çalışmaları hizmetleri görmezden gelmek inkar etmek akıl sahibi bir insana yakışmaz.Ama şurası bir gerçek ki ayrılıklar ,kamplaşmalar sizin mahallenin muhtarı bizim mahallenin muhtarından öte gitmiştir.
Kısacası tahribat büyük olmuştur.Birlik ve beraberliğe ekmek gibi su gibi muhtaçken. Bir birimize düştük.
Kısa zamanda bu ayrılık ve nifak tohumlarının temizlenmesi lazım aksi taktirde yüz yıl değil yüz asır geçse bile bu kaplumbağa hızında ilerlemeden bir adım ileriye gidemeyiz.Gelecekte çocuklarımız bizi rahmetle değil lanetle anarlar.Peygamberimiz(sav) “Birlikte rahmet,ayrılıkta azap vardır.”buyurmuştur.Rahmete kavuşmak varken , bu azaba koşmak neden ? Umarım kısa zamanda kasaba olmanın , köyün adını kasaba yapmakla olmadığını anlar birbirimize kenetlenir , kasaba olmanın haklı gururunu yaşarız .Ve içimizdeki çalışkan başarılı insanlarımız sayesinde kasabamız, ülkemizde hatta Avrupa ülkelerinde tanınan bir kasaba olur.Bu arada derneğimizin kurulmuş olması birlik ve beraberlik yönünde atılmış önemli bir adımdır. Derneğin kuruluşunda emeği geçenlere başta dernek başkanımız Hüseyin Çetin’e teşekkürü bir borç bilirim.Derneğimizin yaşatılması ve uzun soluklu olması için yardımlarımızı esirgemeyelim.Kim kasabamız için Allah rızasını gözeterek bir çivi çaktıysa Allah(c.c) ondan razı olsun.
En içten saygı ve selamlarımla.
Celâl ÜNAL
Öğretmen
VİRÜS SOKAĞI !
0İki aydır #EvdeKal dediler kaldım. Bugün 10.05.2020 Pazar günü dört saat sokağa çıkma hakkımı 13.15-14.50 arası kullandım. Ben olmasam da biraz güneş biraz yağmur doğayı yeşerttiğini farkettim. Şehir bombalanmadan terkedilmiş gibiydi. Birkaç yaşlı dolaşıyordu. Sokak hayvanları insanları arıyordu sanki! Üzüldüm. Bu sessizlikte caddelerde parklarda tadilat ve yenileme çalışmaları yapılmış. Caddelerde serseri mayın gibi dolaşırken bu tarihi belgelemek adına birkaç resim çektim.Eş dost akrabalarla sağlıklı günlerde görüşmek üzere herkese sevgi selamlarımı iletirim.Tüm gönül dostlarıma Konya’dan selam olsun. Sağlıcakla kalın. Hüseyin Çetin, SorkunDer Başkanı
ANNELER GÜNÜ
0
ANNELER GÜNÜ
Varlık nedenimiz olan ve ömrünü çocuklarına vakıf eden kişiye/kadına “ana” denir.
Benim anam da sekiz çocuk meydana getirmiş…
Getirmekle kalmamış, çocuklarının ekmeğini aşını gece vakti yapmış.
Tanyeri ağarmadan dağın yolunu tutmuş ekin ekip biçmiş, düven sürüp savurmuş.
Değirmene götürüp un yaptırmış.
Hamuru yoğurup yufka açıp çocuklarının karnını doyurmuş.
Şayaktan elbise dikip çocuklarına giydirmiş.
Sındıyı eline alıp saçımızı tıraş etmiş.
Kazana suyu koyup leğende çocuklarını yıkamış.
Gelene gidene kapısını açıp yiyeceğini içeceğini paylaşmış.
Sevecendi, kin tutmazdı…
Gülen yüzüyle gönüllere girmiş herkesin “Havva Teyze”si olmuştu.
Analar, dünyanın en kutsal sanatçılarıdır.
Çünkü en zor sanat, çocuk yetiştirme sanatıdır.
Başka kadınlara bakarken de annenizi hatırlayın!…
Annenizi, mağazalardan alıp geldiğiniz pahalı hediyelerle değil; kırlardan toplayıp geldiğiniz bir demet çiçek ve sevgi dolu bir öpücükle daha mutlu edebilirsiniz.
Annelerimizi bir gün değil, her gün hatırlamalıyız.
Başta anam olmak üzere vefat eden tüm analarımızın ruhları şad, mekanları cennet olsun.
Yurdum insanları, analarınızın hayır dualarını almanız dileklerimle; annelerinizle birlikte sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir ömür dilerim.
Hüseyin Çetin, SorkunDer Başkanı
HIDIRELLEZ
0
HIDIRELLEZ
Hıdırellezi kutlamak üzere eşim Sema, yeğenlerim İlkay ve Seval ve de nakliye aracımız olan yeğenimin cefakar eşeğiyle rakımı devamlı olarak yükselterek 45 dakikalık yolculuktan sonra eski ormanımıza geldik.
Tarlamızın orta yerindeki harman yerine sergilerimizi serdik.
Tercihim otların üzerine uzanmaktan yana kullandım.
Oh ne rahattı!..
Yeğenler, ormandan çalı çırpı toplayıp geldiler.
Ateşi yaktılar…
Çay suyunu koydular…
Köze de patates soğan attılar…
Ormanın temiz havasını derin derin içime çektim. Gözlerim kapadım zaman tünelinde şöyle bir gezindim…
Kara sabanla, kazmayla çapayla çok ekin ektik, orakla biçtik…
Eşekle taşıdık, düvenle sürdük…
Dağın taşın otunu toplayıp saman yaptık.
Zaman tünelinde gezinti bitecek gibi değildi!
Bu arada Eşim Sema, yeğenlerim İlkay ve Seval kahvaltıyı hazırlamışlar; haydi kahvaltı hazır diye seslendiler.
Patates, soğan pişmiş…
Biberler közlenmiş…
Kazılan yeşillikler nane, yeşil soğan; küflü keş, tahin, zeytin, zeytinyağı ve de yufka ekmek hepsi serginin ortasındaki bohçanın üzerine dizilmişti.
Çalı çırpı ateşinde yapılan tavşan kanı çaylar doldurulmuş.
Eşim Sema ve yeğenlerim hepimiz sofranın etrafını çevrelemiştik.
Yufkaları serdik, hazırlanan nevalelerden dürüm yaptık.
Dürümleri iki elimizle ısırmaya çaylarımızı da yudumlamaya başladık.
Bu işlemi birkaç kez tekrarlayarak karnımızı iyice doyurduk.
Böylece hep birlikte çok mutlu olduk.
Bu eşsiz zevki yaşatan yeğenlerime çok çok teşekkür ederim.
Ellerine sağlık…
Vakit epey geçmiş, gün dikilmişti…
Öğlene az kalmıştı.
Yeğenim İlkay ormana gelmişken eşeğe biraz odun sarıp gidelim dedi.
Odunu eşeğe yükleyip köyün yoluna koyulduk.
Yolun yarısındaki çeşmeye varınca, eşeğimiz hatıldan bol bol su içti.
Bizler de çeşmeden kana kana su içtik.
Eşek önümüzde, köye doğru yola devam ettik.
Bu hıdırellez gününde,” Hızır Dede”ye rastlamadık.
Rastlasaydık çok fazla bir şey istemiyecektik; sağlık, mutluluk ve huzurdan başka!
Köyümün, dağının ormanın temiz havası, bol güneşi çok güzeldi.
Dünyayı saran kırandan tüm insanlığın şifa bulması ümidiyle; doğanın canlandığı yazın başladığı “Hıdırellez Günü” yurdum insanlarına kutlu olsun!
Hikaye Yazarı: Hüseyin Çetin, SorkunDer Başkanı